Moda & Stil

Karanlığın İçinden Konuşan Adam: Dostoyevski’nin Hayat Hikayesi

Bazı yazarlar vardır, yalnızca yazmaz; kendi ruhlarını, suçlarını, inançlarını ve en derin korkularını açık eder. Fyodor Dostoyevski, işte tam olarak böyle biriydi. Onun için edebiyat, varoluşun kıyısında atılan bir çığlıktı.

Gençliğinde politik fikirleri nedeniyle tutuklandı. Çar rejimi onu ölüme mahkûm etti. Gözleri bağlanarak infaz mangasının önüne götürüldü. Tam tetiğin çekileceği anda affedildiği açıklandı. Bu sahte infaz, Dostoyevski’nin hayatını ikiye böldü. Onun için zaman artık “ölmeden önce” ve “öldükten sonra”ydı. Geriye kalan her şey fazlaydı.

Sibirya’ya sürgün edildi. Dört yıl boyunca zincirlerle, ağır koşullarda kürek mahkumu olarak yaşadı. Orada gördüğü insan tipleri; inançlı köylüler, katiller, ruhu bozulmuş adamlar… hepsi romanlarının karakterlerine dönüştü. Zaten o noktadan sonra, Dostoyevski insan ruhunu dışarıdan değil, içeriden tarif etmeye başladı.

Yazdıkları sadece kurgu değil, vicdanla yapılan bir kazı çalışmasıydı. Suç ve Ceza’da bir cinayetin ardındaki felsefi sorgulama kadar, bir vicdanın nasıl parçalanabileceğini gösterdi. Yeraltından Notlar, modern insanın yabancılaşmasına bir ağıt gibidir. Budala ise saf bir ruhun, yozlaşmış bir toplum içinde yavaş yavaş nasıl kırıldığını anlatır. Belki de Dostoyevski, her zaman kendi kırıklıklarını bir başkasının yüzüne yerleştirip onlarla konuşuyordu.

Hayatı boyunca maddi sıkıntılar çekti. Kumar borçları yüzünden birçok kez iflas etti. Romanlarını yayınevlerine borç karşılığında, zamanla yarışarak yazdı. En önemli romanlarından bazıları, sadece borçlarını ödemek için ve sekiz-on gün gibi kısa sürede tamamlandı. Ama bu hız bile, yazıların derinliğini azaltmadı. Çünkü o, zaten her cümleyi yıllarca içinde yaşamıştı.

Hayatına sonradan giren Anna Grigoryevna, hem daktilocusu hem de büyük aşkıydı. Onunla birlikte Dostoyevski biraz daha toparlandı, daha düzenli çalıştı, yazmaya devam etti. Ama o hep bir uçurumun kıyısında yazdı. Hep “Tanrı varsa neden bu kadar acı var?” sorusunun peşindeydi. Onun romanları, inançla inkâr, umutla yıkım, suçla bağışlanma arasında gidip gelen insanların iç konuşmalarıdır.

Nietzsche bir gün şöyle diyecekti:
“Dostoyevski, bana bir insanın neler yapabileceğini öğretti.”

Bugün hâlâ, onun yazdıkları modern insanın çıkmazlarını acı bir dürüstlükle ortaya koyuyor. Belki de Dostoyevski’nin gücü burada yatıyor: Anlatmakla kalmıyor, okuru suç ortaklığına çekiyor. Çünkü onun karakterleri kadar biz de çelişkili, karanlık ve kırılganız.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir